TCK 157 – TCK 158 Dolandırıcılık Suçu, Unsurları ve Konu Hakkında Yargı Kararları

TCK 157 – TCK 158 Dolandırıcılık Suçu, Unsurları ve Konu Hakkında Yargı Kararları

Makalenin konusu Türk Ceza Kanununda (TCK) düzenlenmiş olan “dolandırıcılık” suçuna ilişkindir. Dolandırıcılık, malvarlığı değerlerine karşı işlenen tipik bir hile suçudur. Dolandırıcılık çok sık karşılaşılan suç tiplerindendir. Teknolojinin hızlı gelişiminin ve gittikçe daha karmaşık hale gelen insan ilişkilerinin bir sonucu olarak, bu suçun ceza hukukundaki önemi her geçen gün artmaktadır.  Yazımızda dolandırıcılık kavramı, unsurları ve korunan hukuki değer, dolandırıcılık suçu için yasada öngörülmüş olan nitelikli hallerle birlikte, etkin pişmanlık düzenlemesi incelenecektir. Yazının son bölümünde ise dolandırıcılık suçuna ilişkin Yargıtay kararı verilecektir.

Doktrindeki görüşler ve yüksek mahkemenin bu husustaki karar ve içtihatları göz önünde bulundurularak olan ve olması gereken arasında bir değerlendirme yapılamaya çalışılacaktır. Söz konusu değerlendirmeler yapılırken Türk Ceza Kanunu öngörülen düzenlemeler de dikkate alınacaktır. Kanunda öngörülen ifadesiyle “hileli davranışlarla” bir kimseyi aldatmak suretiyle işlenebilen dolandırıcılık suçunun, aldatmaya dayalı olarak malvarlığına karşı işlenen bir suç olması bu suç tipinin malvarlığına karşı işlenen diğer suçlardan ayrılmasına sebep olmaktadır. Dolandırmak en genel anlamıyla, bir kimseyi hileyle kandırmak suretiyle haksız bir menfaat elde etmektir. Malvarlığı kavramının hukuk dalları arasındaki anlamı farklılık arz edebilmektedir. Özel hukuk, malvarlığı kavramını dar bir anlayışla, eşyanın bütününden çok, hukuki ilişkilerdeki hak ve yükümlülükler bütününün ekonomik bir değer taşıyan, kısaca parasal bir değerle yahut başka bir değerle değerlenebilen yanıyla ilgisi olması gerekliliği şeklinde tanımlamaktadır. Ceza hukuku anlamındaki malvarlığı kavramı ise daha geniş kapsayıcı yaklaşımla özel hukuktaki malvarlığı tanımını içine almakla beraber, söz konusu şeylerin malvarlığına dahil olabilmesi için ekonomik bir değer taşımasının zaruri olmasını aramamaktadır. Ekonomik bir değeri olmadığı halde manevi, kişisel değeri olan şeyler de bu bağlamda malvarlığına dahil unsurlar sayılmaktadır. Dolayısıyla sadece bütün ayni hakların değil alacak haklarının da malvarlığına dahil olduğunu söylemek mümkündür.

Dolandırıcılık “ne tam bir hırsızlık, ne tam bir inancı kötüye kullanma, ne de tam bir sahteciliktir. Ancak, o, başkasının malvarlığına zarar verdiği için biraz hırsızlık; başkasının iyi niyetini sömürdüğü için biraz inancı kötüye kullanma; aldatma ve hileyle işlendiği için biraz da sahteciliktir. Dolandırıcılık, diğer malvarlığına karşı işlenen suçlardan farklı olarak hileli davranışlarla, kanunun ifadesiyle “aldatma” temeline dayanan bir suçtur.

Ceza Kanununun amacı; kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemektir. Kanunda, bu amacın gerçekleştirilmesi için ceza sorumluluğunun temel esasları ile suçlar, ceza ve güvenlik tedbirlerinin türleri düzenlenmiştir.

Türk Ceza Kanunu 10.Bölüm Malvarlığına Karşı Suçları Düzenlemektedir.

Dolandırıcılık Madde 157– (1) Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası verilir.

Nitelikli dolandırıcılık Madde 158 (1) Dolandırıcılık suçunun; a) Dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle, b) Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle, c) Kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle, d) Kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle, e) Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak, f) Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle, g) Basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle, h) Tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin ticari faaliyetleri sırasında; kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında, i) Serbest meslek sahibi kişiler tarafından, mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması suretiyle, j) Banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla, k) Sigorta bedelini almak maksadıyla, l) (Ek: 24/11/2016-6763/14 md.) Kişinin, kendisini kamu görevlisi veya banka, sigorta ya da kredi kurumlarının çalışanı olarak tanıtması veya bu kurum ve kuruluşlarla ilişkili olduğunu söylemesi suretiyle, İşlenmesi halinde, üç yıldan on yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.  Ancak, (e), (f), (j), (k) ve (l) bentlerinde sayılan hâllerde hapis cezasının alt sınırı dört yıldan, adli para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz.(2) Kamu görevlileriyle ilişkisinin olduğundan, onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin eden kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır. (3) (Ek fıkra: 24/11/2016-6763/14 md.) Bu madde ile 157 nci maddede yer alan suçların, üç veya daha fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi hâlinde verilecek ceza yarı oranında; suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde verilecek ceza bir kat artırılır. Daha az cezayı gerektiren hal Madde 159- (1) Dolandırıcılığın, bir hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla işlenmesi halinde, şikayet üzerine, altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.

Dolandırıcılık Suçunun Hukuki Niteliği

Dolandırıcılığın esasen malvarlığına karşı işlenen bir suç tipi olduğu konusunda şüphe yoktur. Ancak bununla birlikte doktrinde bazı görüşler, dolandırıcılığın yalnızca malvarlığına karşı işlenen bir suç olmadığı, söz konusu suçun, birden çok hukuki konulu bir suç tipi olduğunu savunmaktadırlar. Bilindiği üzere, kimi suçlar işlendikleri zaman birden çok hukuki değeri zarara uğratırlar. Yağma suçunda olduğu gibi, cebir ve şiddet ile hırsızlık suçunun bir arada olduğu bazı suç tipleri, mürekkep suç kavramı içerisinde değerlendirilirler. Dolandırıcılık suçu, ekonomik ilişkileri güvenilir kılmayı düşünen kanun koyucu tarafından, karar verecek kişinin iradesini sakatlayan ve onu sağlıklı işlem yapma konusunda kısıtlayan, iyi niyeti sömüren ve malvarlığı ilişkilerinde hile yasağına karşı çıkan, sözleşme yapma, yapmama ve içeriğini belirleme özgürlüğünü yok eden bir suçtur. Bu yanıyla dolandırıcılık, kişiliğe karşı da bir suç olduğu da belirtilebilir. Sonuç olarak, dolandırıcılığın birden çok hukuki konulu bir suç olduğunu kabul eden görüşü kabul etmiş olsak dahi, dolandırıcılık esasen malvarlığı değerlerine karşı yönelmiş bir haksız fiil ve kandırarak işlenmesi dolayısıyla nitelikli hale getirilmiş bir suçtur. Bununla birlikte aynı zamanda kişilerin iradelerini olumsuz yönde etkileyerek onları yapmak istemedikleri bir davranışı yapmaya yöneltmesi bakımından, söz konusu suçu oluşturan fiilin ancak tali anlamda, kişiliğe karşı da işlenmiş bir fiil olarak değerlendirilebilmesi mümkündür.

Dolandırıcılık Suçunun Unsurları

Kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi gereğince, bir fiilin ceza kanunu anlamında suç olarak kabul edilebilmesi için, fiilin bütün unsurlarıyla kanunda düzenlenmiş olması gerekir. Söz konusu ilke Anayasa’nın, “kişinin hakları ve ödevleri” kısmında 38 inci madde çerçevesinde şu ifadelerle düzenlenmiştir. “Kimse işlendiği zaman kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz...”

Suçun maddi unsurlarını incelemeye geçmeden önce, kanuni tipe uygun olan, dolandırıcılık suçunun “faili” ve “mağduru” konularına kısaca değinmekte fayda görüyoruz.

  • Dolandırıcılık suçunun faili herkes olabilir. Ancak söz konusu şahsın temyiz kudretine sahip bir kimse olması gerekmektedir.
  • Dolandırıcılık suçunun mağduru da faili gibi herkes olabilir. Kanun, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişi ifadesini kullanarak, hataya düşürülen kimse ile suçtan zarar gören mağdurun aynı kişiler olabileceği gibi farklı kişiler olabileceğini de düzenlemiştir. Kural olarak hataya düşürülen kişinin belirli olması gerekir. Belirsiz kişilere yönelik olarak yapılmış hile ve aldatma ile yarar sağlanmış olursa dolandırıcılık suçu oluşmaz.
  • Maddi Unsur: Suçu oluşturan fiillerin kanuni tipe uygun olarak vücut bulabilmesi için, kanunda öngörülen bir takım fiillerin bir araya gelerek, tipe uygun neticeye sebep olması gerekmektedir. Suçun maddi unsurunu incelerken, Türk ceza hukuku doktrinine hakim olan ayırım gereğince, hareket, netice ve illiyet bağı şeklindeki üçlü ayrımı benimseyeceğiz. 1. Hareket a. Bir Kimseyi Kandıracak Nitelikte Hile Yapılması Dolandırıcılık suçunun kanundaki ifadesinden de anlaşılabildiği gibi “bağlı hareketli” ve “çok hareketli” suç tiplerinden birisi olduğunu söylemek yerinde olacaktır. Dolandırıcılık suçuna vücut veren, yağma suçundaki cebir, şiddet veya tehdit unsurları gibi, failin gerçekleştirdiği aldatıcı, yanıltıcı, hileli hareketlerdir. Çünkü dolandırıcılık, tipik bir hile suçudur. Dolandırıcılık gelişen teknoloji ve değişen sosyal yaşamın bir gereği olarak sık sık yenilenmeye ve uyarlanmaya muhtaç bir suç tipi olduğu özellikle vurgulanmalıdır. Bu durumda yasa metninin gelişen şartlara göre sürekli uyarlanmasının bir zorunluluk olduğu vurgulanmalıdır. Hilenin Türk Dil Kurumu tarafından sözlük anlamı “Birini aldatmak, yanıltmak için yapılan düzen; dolap, dümen, oyun, ayak oyunu, fen, fent, fesat, nakış.” olarak ifade edilmektedir. Hileli hareketlerin dolandırıcılık suçunun maddi unsurunu oluşturabilmesi için, söz konusu hilenin kanun koyucunun deyimiyle; “bir kişiyi aldatabilecek nitelikte” olması gerekmektedir. Yani bir kişiye karşı yönelen hilenin o kişinin iradesi üzerinde olumsuz bir etki yaratarak onu yanılgıya sürüklemesi gerekmektedir ki, bu yolla aslında yapmak istemediği fakat sakatlanmış iradesinin eseri olan bir harekette bulunsun. Mağduru kandıramayacak nitelikteki hileli davranışın dolandırıcılık suçunu oluşturmayacağı açıktır. Ancak, kanunda “aldatmak” olarak ifade edilen kavram, her olayın özel şartları içerisinde failin ve mağdurun kişisel durumları dikkate alınarak belirlenebilecek bir kavramdır. Dolandırıcılıkta failin, mağduru hataya düşürecek nitelikteki hareketleri üç şekilde gerçekleşebilir. Bunlar; icrai bir hareketle, ihmali bir hareketle veya maddi bulguların gizlenmesi şeklindedir.
  • Dolandırıcılık suçunu oluşturan hareket unsurunun tam anlamıyla bu suça vücut verebilmesi için, söz konusu hareketin temin edilecek haksız menfaate yönelmiş olması gerekir.
  • İlliyet(Nedensellik) Bağı Hataya düşürücü hareketin, gerçekten de hatanın sebebi olması gerekmektedir. Mağdur failin aldatıcı hareketlerinden değil de araya giren başka bir unsur yahut kendi zihninde var olan bir durum sebebiyle hataya düşmüş ise dolandırıcılık suçunun varlığından söz etmek mümkün değildir.
  • İlliyet (Nedensellik) Bağı İlliyet (nedensellik) bağı, kanun koyucu tarafından belirlenen tipik hareketle tipik sonuç arasındaki bağlantıdır. Sonucun, söz konusu hareketi yapan faile yükletilebilmesi için bu beşeri bağ bir zorunluluktur. Bu bağlamda, “hareket, itici enerji; nedensellik bağı ise, bu enerjiyi sonuca ulaştıran iletkendir. Kanuni ifadede açıkça belirtilmemiş olsa dahi nedensellik, her suç tipinde aranması gereken bir unsurdur. Dolandırıcılık suça yukarıda değindiğimiz üzere oldukça karmaşık bir nedensellik örgüsü içerinde oluştuğundan, her olayın şartlarına göre suça ilişkin teşebbüs değerlendirmesinin uygulamaya bırakmakta fayda vardır.
  • Netice, kanun koyucu dolandırıcılığın maddi unsurundaki netice alt ögesini şu şekilde tanımlamıştır: ” onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan”
  • Malvarlığına ilişkin zarar, genel olarak malvarlığında veya malın aktifinde bir eksilme yahut malın pasif durumunda bir artışın ortaya çıkması halinde söz konusu olur; yarar ise tam tersi bir durumun oluşmasıyla ortaya çıkar; aktifte bir artış yahut pasifte bir azalış şeklinde. Mal kavramı içerisine kanunun muhtelif maddelerinde ifadesini bulan; taşınır, taşınmaz, emlak, bir şey, arazi vs. gibi malvarlığı unsurlarını düşünmek mümkündür. Zarar kavramına değinmeden önce kanun maddesinin ifadesinden yola çıkarak, bu suçun bir “tehlike suçu” değil, “zarar” suçu olduğunu ifade etmek yerinde olacaktır. Zararın telafi edilmiş olması dahi suçun ortadan kalkması söz konusu olmaz”
  • Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için mağdurun zararına, failin yahut bir başkasının yararına haksız bir menfaat elde edilmesi gerekir. “Mağdurun malvarlığında meydana gelen zarara karşılık, kural olarak failin kendisi veya başkası için temin ettiği yarar da bu zararın karşıtını oluşturacak ve yarar da zarar gibi mal varlığı niteliğinde, failin veya bir başkasının mal varlığında bir artış veya pasif malvarlığında bir eksilme şeklinde gerçekleşmiş olacaktır.
  • Dolandırıcılık Suçunda Manevi Unsur: Dolandırıcılık suçuna ilişkin kanuni unsur ve maddi unsuru inceledikten sonra, şimdi de suçun zihinsel aşaması olarak değerlendirebileceğimiz, irade kavramını da içerisinde barındıran suçun manevi unsuru üzerinde duracağız. Bilindiği üzere bir suç tipi ya kasten ya da taksirle işlenebilir. Dolandırıcılık kasten işlenebilen bir suçtur. Kast “doğrudan kast” olabileceği gibi “olası kast” da olabilir. Dolandırıcılığın kasten işlenebilmesi için, suçun failinin, yukarıda maddi unsura ilişkin ögeleri açıklarken değinimiz, karmaşık nedensellik örgüsü içerisinde birbirine bağlı olarak ortaya çıkan hareket ve netice ögelerinden haberdar olması ve bu durumu bilerek ve isteyerek yapması gereklidir.  Yani fail suçun hareket ögesine ilişkin ilk aşamayı oluşturan hil niteliğinde olan hal ve hareketleri kendi isteği ve iradesiyle gerçekleştirmeli, bunların aldatıcı nitelikte olduğunu bilmeli ve istemeli, bu hileli davranışı neticesinde mağdurun sakatlanan iradesiyle kendi malvarlığında ortaya çıkaracağı eksilmeyi öngörmeli ve bu durumdan kendisi veya bir başkası lehine haksız bir yarar sağlamayı istemelidir.

Dolandırıcılık Suçunda Etkin Pişmanlık

TCK 168 –  (1) Hırsızlık, mala zarar verme, güveni kötüye kullanma, dolandırıcılık, hileli iflâs, taksirli iflâs (…)66 suçları tamamlandıktan sonra ve fakat bu nedenle hakkında kovuşturma başlamadan önce, failin, azmettirenin veya yardım edenin bizzat pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen gidermesi halinde, verilecek cezanın üçte ikisine kadarı indirilir. (2) Etkin pişmanlığın kovuşturma başladıktan sonra ve fakat hüküm verilmezden önce gösterilmesi halinde, verilecek cezanın yarısına kadarı indirilir.  (3) Yağma suçundan dolayı etkin pişmanlık gösteren kişiye verilecek cezanın, birinci fıkraya giren hallerde yarısına, ikinci fıkraya giren hallerde üçte birine kadarı indirilir.  (4) Kısmen geri verme veya tazmin halinde etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için, ayrıca mağdurun rızası aranır. (5) (Ek: 2/7/2012 – 6352/84 md.) Karşılıksız yararlanma suçunda, fail, azmettiren veya yardım edenin pişmanlık göstererek mağdurun, kamunun veya özel hukuk tüzel kişisinin uğradığı zararı, soruşturma tamamlanmadan önce tamamen tazmin etmesi halinde kamu davası açılmaz; zararın hüküm verilinceye kadar tamamen tazmin edilmesi halinde ise, verilecek ceza üçte birine kadar indirilir. Ancak kişi, bu fıkra hükmünden iki defadan fazla yararlanamaz.

Dolandırıcılık suçunda fail, soruşturma aşamasında suç konusu eşyanın aynen iadesi veya bedelinin tamamen tazmin etmesi ceza da ciddi bir indirim sağlamaktadır. Bu durumda failin cezası, üçte ikiye kadar indirilir. Kovuşturma başladıktan ve fakat hüküm verilmeden  aynen iade veya bedelin tazmini halinde fail için yarı oranında ceza indirimi söz konusudur. Somut olayın özelliğine göre etkin pişmanlık hükümleri bu suç tipi açısından her zaman değerlendirilmesi şüpheli/sanık için faydalı olabilecektir.

Konuya İlişkin Yargı Kararı

Ceza Genel Kurulu 2024/132 E. , 2024/388 K. 

Sanığın, görevi kötüye kullanmak suçundan 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/2-e maddesi uyarınca beraatine ilişkin Bakırköy 14. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 27.05.2014 tarihli ve 242-198 sayılı hükmün, Cumhuriyet savcısı ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 26.09.2017 tarih ve 1861-5908 sayı ile; “…Sanığın, mağdurların zararlarının giderilmesi gerektiğini belirterek ve mağdur sayısını da fazla göstererek şikayette bulunan kişilere ödenmek üzere ödenmeyen fatura bedelinden çok daha yüksek miktarda parayı katılandan aldığı ve parayı mağdurlara ödemediği gibi katılana da iade etmediğinin anlaşılması karşısında, sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK’nın 158/1-i maddesinde düzenlenen ‘serbest meslek sahibi kişiler tarafından, mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması suretiyle’ dolandırıcılık suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde beraat kararı verilmesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir….”İstanbul Barosuna kayıtlı avukat olarak görev yapan sanığın, Beyoğlu 42. Noterliğince düzenlenen 01.05.2006 tarihli ve 319 yevmiye sayılı vekaletname ile katılanın vekilliğini üstlendiği dosyanın soruşturma ve kovuşturma aşamalarında, dosyadaki mağdurların zararlarının giderilmesi gerektiğini belirterek şikayette bulunan kişilere ödenmek üzere katılandan aldığı meblağı mağdurlara ödemeyip uhdesinde tutmak suretiyle serbest meslek sahibi kişilerin dolandırıcılığı suçunu işlediğinin kabul edildiği olayda; sanığın katılanla olan vekalet ilişkisi çerçevesinde mesleği nedeniyle zilyetliği kendisine devredilmiş para üzerinde, kendisinin yararına olarak zilyetliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunduğunun anlaşılması karşısında, eyleminin hükümden sonra 24.10.2019 tarihli ve 30928 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun’un 26. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK’nın 253 ve 254. maddeleri gereğince uzlaştırma kapsamında kalan ve TCK’nın 155/2. maddesinde düzenlenen hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu oluşturduğu gözetilmeden suç vasfında hataya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,” isabetsizliğinden bozulduktan sonra yapılan yargılamada sanığın savunması sırasında; daha önceden kaybettiğini belirttiği ve yargılama süreci boyunca temin edemediği belgeleri bulduğunu ve ibraz etmek istediğini ifade ettiği, Yerel Mahkemece de sanığın dosyaya sunduğu “Vekalet Ücretidir” ve “Makbuzdur” başlıklı iki adet belge aslının görüldüğü, okunduğu, incelendiği ve dosyasına konulduğunun belirtildiği ve “Her ne kadar Mahkememizce direnme kararı verildikten sonra sanık tarafından ‘vekalet ücretidir’, ‘makbuzdur’ başlıklı belgeler sunulmuş ise de, Mahkememiz gerekçesinde bahsedildiği üzere ‘16.000 TL tutarındaki mağdurların zararı nedeniyle, 75.000 TL gibi bir rakamın vekalet ücreti olarak katılan tarafından sanığa verilmesinin hayatın olağan akışına uygun olmadığı’, bu sebeple sanığın savunmasına itibar edilemeyeceği kanaatine varılmıştır.” şeklindeki gerekçe ile önceki hükümde yer almayan ve Özel Daire denetiminden geçmemiş bulunan yeni ve değişik gerekçeyle hüküm kurulduğu görülmektedir…Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmün, bozma sonrası toplanan yeni delillere dayanmak suretiyle önceki hükümde yer almayan yeni ve değişik gerekçe içermesi nedeniyle Özel Daire denetiminden geçmemiş olan bir konunun ilk kez Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmesine kanuni imkân bulunmamaktadır. Bu itibarla, Yerel Mahkemenin son uygulaması direnme kararı olmayıp yeni hüküm niteliğinde bulunduğundan, dosyanın temyiz incelemesi için Özel Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir. Ulaşılan sonuç karşısında esas uyuşmazlık konusu değerlendirilememiştir. V. KARAR Açıklanan nedenlerle;  Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 28.12.2022 tarihli ve 419-564 sayılı karar, yeni hüküm niteliğinde olduğundan, dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtay 11. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 04.12.2024 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.

Kategori: Ceza Hukuku
Yazar: Arabulucu Avukat Murat YILDIRIM