
Bu yazımızda; failin suç işlemekteki kastının yaralama mı yoksa öldürmeye teşebbüs mü olduğu hususundaki suçun manevi unsurunun tespiti hukuki sorunu üzerine kısa bir değerlendirme ve konuya ilişkin Ceza Genel Kurulu kararı paylaşılmıştır.
Kişinin temel haklarından olan yaşama hakkını ve vücut dokunulmazlığını ihlal etmeye yönelik işlenen, öldürmeye teşebbüs ve kasten yaralama suçu bağlamında kastın tespiti, hem muhakemenin amacı olan maddi gerçeğe ulaşma hem de her iki suç tipinin hapis ceza miktarları arasındaki farklar nedeni ile önem arz etmektedir. Failin yaralamaya yönelik olan eylemi öldürme ile de sonuçlanabilir ve fakat failin eseri olan eylemin hangi durum da öldürmeye teşebbüs hangi durum da kasten yaralama olacağını belirleyecek olan ise failin kastıdır. Bu hukuki soruna ilişkin açık bir maddi hukuk düzenlemesi bulunmamakta olup konu kast ve teşebbüs konularına dayandığından somut olay ele alınarak öncelikle ceza hukuku genel hükümleri ve ceza özel hukuku alanları bir arada incelenmesi gerekecektir. Failin kastının ispatı açısından kriminoloji, adli tıp bilimi gibi somut olaya göre değişebilecek diğer bilim dallarından istifade edilmesi adil ve hakkaniyetli bir yargılama açısından zorunluluktur.
İfade edildiği üzere, failin kastının hangi suça yönelik olduğunun tespiti ceza hukukunda açık bir şekilde düzenlenmemiş, mevcut sorun, yargı içtihatları ile giderilmesi yolu tercih edilmiştir. Öldürmeye teşebbüs ve kasten yaralama suçlarındaki kastın ayrımı bağlamında ölçütlerin neler olduğu hususunda; ilk derece ceza mahkemeleri, bölge adliye mahkemesi ceza daireleri ve Yargıtay ceza dairelerinin; kasten yaralama veya kasten öldürme suçuna teşebbüs isnadıyla açılan ceza davalarında, belirli emarelere göre failin kastını belirlenmesini konusunda yerleşik kararları söz konusudur.
Buna göre Yargıtay;
unsurları birlikte ele alarak, sanığın fiiline bağlı olarak ortaya çıkan kastının öldürmeye yönelik olup olmadığını belirlemekte ve buna göre kasten öldürme suçuna teşebbüs veya kasten yaralamanın varlığına karar vermektedir. Yargıtay kararlarıyla ortaya konulan bu ölçütler sınırlı sayıda olmayıp, somut olayın özelliğine göre geliştirilebilir veya değiştirilebilir. Bu ve benzeri delil ve emarelerle failin kastı anlaşılabiliyorsa, tüm bulgular birlikte değerlendirilerek bir kanaate varılmalıdır.
Kasten öldürme suçuna teşebbüs ile kasten yaralama suçunda failin kastının belirlenmesinde kullanılan kıstaslar yasadan ziyade uygulama da Yargıtay içtihatlarıyla geliştirilmiş olması, somut olayın özelliklerine ve mevcut delillere göre hâkimce kovuşturma evresinde titiz bir araştırma yapılarak belirlenmesi gerektiğinde duraksama yoktur. Kasten yaralama ve öldürmeye teşebbüs suçlarında suçun manevi unsuru, failin fiilinden hareketle tespit edilmelidir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08.07.2008 tarihli ve 2008/1-88 E., 2008/184 K. sayılı aşağı da özet hali sunulmuş ve uygulama da söz konusu sorunun çözümünde istifade edilen ve kabul gören kıstasların bir arada olduğu bir karardır.
…Sanık …’ın insan öldürmeye kalkışma suçundan dolayı uygulamada daha lehe sonuç verdiği belirtilerek 5237 sayılı TCY’nın 81, 35/2, 29 ve 62 maddeleri uyarınca 1 yıl 10 ay 15 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 01.02.2006 gün ve 107-17 sayılı hükmün sanık müdafilerince temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 03.07.2007 gün ve 7543-5426 sayı ile;
“Sanığın, geceleyin, kavga ortamında, mağduru bıçakla, iç organ yaralanmasına neden olmayacak şekilde bir kez yaraladığı olayda, hayati bölgelerin hedef seçildiğine, eylemin engel nedeniyle sürdürülemediğine dair delil bulunmadığı anlaşıldığı halde, yaralama suçu yerine öldürmeye teşebbüsten yazılı şekilde karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmuştur.
Yerel Mahkeme 24.09.2007 gün ve 296-374 sayı ile; bıçağın hayati bölgeye isabet etmesi karşısında sanığın kastının insan öldürmeye yönelik olduğunun açıklığa kavuştuğunu belirterek önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii ile Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “hükmün bozulması” görüşünü içeren 26.03.2008 günlü tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulun’da değerlendirilmiş ve aşağıdaki gerekçelerle karara bağlanmıştır.TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARISanığın kasten insan öldürmeye kalkışma suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, suçun nitelendirilmesine ilişkindir.
İncelenen olayda;
Sanık … tarafından işletilen İzmir Şirinyer’deki Yalçın PUB isimli birahaneye 27 Temmuz 2003 günü 24:00 sıralarında alkollü bir şekilde gelen ve bir süre arkadaşıyla birlikte içki içtikten sonra birahanenin kapanacağı yolundaki uyarı sonrasında tartışma çıkarıp hesabı ödemeden ayrılmak isteyen mağdur …’ın dışarı çıkarıldıktan birkaç dakika sonra işyerinin önüne bıçakla gelip birahanenin camlarını kırdığı, personeliyle birlikte dışarı çıkan sanık …’ın uzaklaşmasını söylemesine karşın mağdurun işyeri önünden ayrılmadığı, sanığın bir ara fırsatını bularak mağdurun elindeki bıçağı mücadele ederek aldığı, akabinde mağdurun zorla birahane önünden uzaklaştırılmaya çalışıldığı sırada gece karanlığında çıkan kavgada sanığın rastgele salladığı bıçak darbesinin mağdurun karın bölgesine isabet ettiği, iç organ yaralanmasına neden olmayan kesici delici alet yarası nedeniyle mağdurun hayati tehlike geçirecek biçimde yaralandığı dosyadaki kanıtlardan anlaşılmaktadır.
Etkili eylem suçu ile kasten insan öldürmeye kalkışma suçu arasındaki ayırıcı kriter manevi unsurun farklılığına dayanır. Birinci durumda sadece daha hafif sonuç (darp ve yaralama) istenilmiş olup daha ağır sonuç (ölüm) istenilmiş değildir. Fail daha ağır sonucun gerçekleşmesini istediği takdirde, kastın insan öldürmeye yönelik olduğu kabul edilir.
Sonuçlarını bilerek ve isteyerek fiili işleme iradesi olan ve failin iç dünyasını ilgilendiren kast, failin olay öncesi, olay sırası ve olay sonrası davranışları ölçü alınarak belirlenmelidir. Öldürme kastının varlığı ise;
a) Fail ile mağdur arasında olay öncesine dayalı, öldürmeyi gerektirir bir husumetin bulunup bulunmadığı,
b) Olayda kullanılan vasıtanın öldürmeye elverişli olup olmadığı,
c) Mağdurdaki darbe sayısı ve şiddeti,
d) Darbelerin vurulduğu bölgenin hayati önem taşıyıp taşımadığı,
e) Failin fiiline kendiliğinden mi, yoksa engel bir nedenden dolayı mı son verdiği,
f) Olay sonrası mağdura yönelik davranışları, başka bir anlatımla olayın kendine özgü tüm özellikleri dikkate alınarak saptanmalıdır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; geceleyin, kavganın hareketli ortamında, rastgele salladığı tek bıçak darbesi ile mağduru iç organ yaralanmasına neden olmayacak biçimde yaralayan sanığın hayati bölgeleri özellikle seçtiğine ve eylemini sürdürmesine mani bir hal bulunduğuna dair kanıt da mevcut olmadığına göre, olayda yaralama kastı ile hareket ettiğinin kabulü gerekmektedir. Bu itibarla, Yerel Mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.