Hukuk Güvenliği ve İltisak Kavramı

Hukuk Güvenliği ve İltisak Kavramı

Hukuk devletinin herkesçe kabul edilen bir tanımını yapmak zor olmakla beraber en genel anlamıyla temel hak ve özgürlükleri tanıyan, bu hak ve özgürlükler için güvence sistemi oluşturan, böylece bireylerin hukuki güvenliğini sağlamayı taahhüt eden devlet olarak ifade edilebilir. Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel ilkelerinden biri belirliliktir. Bu ilkeye göre, kanun düzenlemelerinin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir tereddüde ve şüpheye yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olması ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu tedbirler içermesi de gereklidir. Belirlilik ilkesi, hukuki güvenlikle bağlantılı olup birey hangi somut eylem ve olguya hangi hukuki müeyyidenin veya neticenin bağlandığını, bunların idareye hangi müdahale yetkisini doğurduğunu bilmelidir. Birey ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörebilir ve davranışlarını belirler. “Hukuk güvenliği”, normların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Türk Dil Kurumunda “iltisak” kavramının kelime anlamı “1. isim Bağlantılı olma.  2. isim Birbirine yapışma, birbirine bitişme. 3. isim Zararlı yapılarla kurulan örgütsel ilişki veya bağlantı.” olarak ifade edilmektedir.

“İltisak” kavramı mevzuatımıza 15 Temmuz 2016 gecesi yaşanan darbe girişimi sonrası ilan edilen olağanüstü hal (OHAL) sürecinde çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnamelerle(KHK) girmiştir. Hükümet darbe girişimini bertaraf etmek için bazı tedbirleri yürürlüğe koymuştur. Türkiye’nin tamamında üçer aylık sürelerle uygulanan Olağanüstü Hal Yönetimi boyunca çıkarılan onlarca Kanun Hükmünde Kararname (KHK)’ler bağlamında yapılmıştır. OHAL KHK’ları ile yapılan düzenlemeler, Türkiye’nin 2017 sonrasında yürürlüğe giren Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin altyapısının oluşumunu sağladığı ifade edilebilir. Bugün çağdaş demokratik devletlerin en önemli özelliklerinden biri haline gelen hukuk devleti kavramı ilk kez Almanya’da ortaya çıkmış olsa da Fransa’da gelişmiştir. Hukuk devleti kavramı Alman doktrininden iktibas yolu ile ilk önce İdare Hukuku alanında daha sonra ise kamu hukuku alanında kabul edilmiştir. Anayasanın 6.maddesinde; –hiç kimse ve organ kaynağını Anayasa’dan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz– Anayasanın 123. maddesine göre ise; idare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir. Ayrıca Kanunilik İlkesi gereği olarak yürütme, idare ve hatta yargı organlarının bir suç tanımı yaparak ceza verme yetkisi yoktur. Hukuk devleti, hukuk güvenliği, kanunilik ilkesi bizi doğal bir sonuç olan  ve evrensel hukuk kuralı olan, ceza sorumluluğunun şahsiliği kuralına götürdüğü söylenebilir. Türk Ceza Kanunu (TCK) 314. Maddesinde ‘silahlı örgüt’ suçu düzenlenmiştir. Ayrıca, Terörle Mücadele Kanunu’nda da terör örgütlerine ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir. Temel olarak suç işlemek amacıyla kurulan tüm örgütler Türk Ceza Kanunu’nun 220. Maddesinde yer alan unsurlar çerçevesinde incelenmekle beraber, kanunda sayılan belli suçları işleme amacı güden ve silahlı olan örgütler ‘silahlı örgüt’ olarak adlandırılmıştır. Kanun koyucu toplumda yaratacağı etki ve önemine binaen, kanunda sınırlı olarak sayılı bazı suçları işlemek amacıyla silahlı bir örgüt kurma veya kurulmuş bu örgütü yönetme ya da bu örgüte üye olma fiillerini TCK m.314’te ayrı suçlar olarak tanımlamıştır. Terör konusunda ise özel bir kanunla düzenleme yoluna giden kanun koyucu, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 1. maddesinde terörü tanımlamıştır. Bu madde uyarınca terör fiilleri ancak bir örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenebilir. Adı geçen kanunda Terör; “cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.” olarak tanımlanmıştır. Terör suçlusu ise yine ayı kanunda “Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi terör suçlusudur. Terör örgütüne mensup olmasa dahi örgüt adına suç işleyenler de terör suçlusu sayılır.” şeklinde tanımlanmıştır. Bu aşamada masumiyet karinesi daha farklı bir anlatımla lekelenmeme hakkından bahsetmek faydalı olacaktır. Nitekim kişinin suçluluğu ispatlanıncaya kadar masum olduğu varsayımına dayanan masumiyet karinesi de ilk defa Fransız İhtilali sonrasında kabul edilen 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Beyannamesinde yer alan en önemli teminatlardandır. Bu hak sonraki dönemlerde, modern anayasalarda hiçbir zaman sınırlandırılamayacak nitelikteki temel insan hakları arasında yerini almıştır.

Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara -iltisakı- olduğu kabul edilen kişiler sakıncalı görülerek kamu görevinden ihraç edilmekte, kamu görevine alınmamakta ve belirli haklardan yararlandırılmamaktadır. Fakat kişilerin terör örgütü ile iltisaklı olduğu kabul edilmekle birlikte, bu kabulün hukuken kabul edilebilir delillerle sağlanmaması ne anlama geldiği hususu tartışmalı olan kavramlarla hiçbir açıklamaya yer verilmeden kamu görevinden uzaklaştırılması ulusal mevzuata aykırı olduğu gibi Türkiye’nin taraf olduğu ve iç hukukun bir parçası haline gelen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine de (AİHS) aykırılık oluşturmaktadır. İsnat edilen eylem tarihleri itibariyle yani kanunların zaman bakımından uygulanması ilkesine aykırı olarak yürürlükte olmayan irtibat ve iltisak kavramlarına dayalı olarak yapılan kamu görevinden ihraçlar hukuka aykırıdır. Geçmişten günümüze güçlü yönetim ve devletler kurulmuş olmakla birlikte bunların çoğu gerçek anlamda hukuk devleti özelliği taşımamıştır. Masumiyet karinesinin pozitif hukuk metinlerinde var olması, hakkında soruşturma yürütülen veya kamu davası açılan şüpheli ve sanıkların yargılama sürecinde lekelenmemesi adına tek başına yeterli bir tedbir değildir. Bunun yanında devletin bütün organları ve toplumu oluşturan bireyler bu hakkı zedeleyecek her türlü muameleden kaçınmalıdır. İdarenin tek yanlı işlem yapma üstünlüğüne karşı, güvece niteliğindeki kurallarla, bireylere katılma, dinleme ve savunma hakkı gibi haklar tanınarak birey ile idare arasında denge sağlanmalıdır.

Yazar: Arabulucu Avukat Murat YILDIRIM