
Meşru müdafaa, nefsi müdafaa olarak da ifade edilen ve bireyin kendisini veya başkasını haksız bir saldırıya karşı savunmasını hukuken meşru kılan bir ceza hukuku kurumudur. Bu kavram, hem Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) hem de evrensel hukuk kurallarında kabul görmüştür. Bu makalede meşru müdafaanın hukuki dayanakları, şartları ve uygulamadaki yeri çok kısa olarak incelenecektir. Zira burada bahsi geçen kavramların her biri somut olay özelinde detaylıca tartışılmadan meşru müdafaanın kabul ya da red edilmesi hatalı bir yaklaşım olacaktır.
Türk hukuk sisteminde meşru müdafaa, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 25. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, “gerek kendisine gerekse başkasına yönelik bir haksız saldırının varlığı halinde, orantılı bir şekilde saldırıyı bertaraf etmek için gösterilen zorunlu savunma davranışı ceza sorumluluğunu kaldırır”.
Evrensel hukuk kurallarında ise meşru müdafaa, kişinin temel haklarından biri olan yaşam hakkını ve kişisel bütünlüğünü koruma yükümlülüğü ile ilişkili olarak ele alınmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 2. ve 3. maddeleri, ölümcül ve insanlık dışı muamele yasağı ile ilgili hükümler içermekte olup, bu bağlamda meşru müdafaa hakkının sınırlarını belirlemektedir.
Meşru müdafaa sınırlarının aşılması halinde “sınırı aşan meşru müdafaa” durumu ortaya çıkar. TCK m. 27/2’ye göre, korku, heyecan veya paniğe kapılması nedeniyle meşru müdafaanın sınırlarının aşılması halinde kişiye ceza verilmez. Ancak, bu durumun somut olay çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.
Meşru müdafaa, bireyin temel haklarını koruyan ve ceza hukuku bağlamında suç sayılan fiilleri hukuka uygun hale getiren bir hukuki kavramdır. TCK ve evrensel hukuk ilkeleri doğrultusunda değerlendirildiğinde, meşru müdafaanın sınırlarının iyi belirlenmesi gerekmektedir.
TCK m. 25, bireylerin kendilerini veya başkasını savunma hakkını hukuki olarak tanıyan önemli bir düzenlemedir. Meşru müdafaa belirli koşullar altında ceza sorumluluğunu ortadan kaldırır. Ancak bu kurumun uygulamasında “orantılılık” ilkesi büyük önem taşımaktadır. Zira diğer bütün şartları oluşsa dahi orantısız bir savunma halinde kişi somut olayın özelliğine göre cezai yaptırıma maruz kalabilecektir.